Van Depreminin 13’üncü Yıl Dönümünde Hayatını Kaybedenler Anıldı
Haber: İshak Kara
(VAN) – DEM Parti ve DBP Van İl Örgütleri, Van’da 13 yıl önce yaşanan depremde hayatını kaybedenleri andı. DEM Parti Van İl Eş Başkanı Gülşen Kurt, “Binlerce insanın barınma sorunu ile karşı karşıya kaldığı bu ekonomik kriz düzeninde yurt, hastane, okul ve diğer toplu yaşam alanlarının depreme karşı korunaklı olması kamusal bir zorunluluktur. Kamu binalarının depremde ilk yıkılan binalar arasında olması bu konudaki yolsuzluk ve denetimsizliği göstermektedir. İnşaat ve yapı işlerinde bilimsel ve mesleki gereklilikler mutlaka dikkate alınmalı rant değil yaşam korunmalıdır” dedi.
Van İl Örgütü’nde düzenlenen toplantıda Van’da 13 yıl önce yaşanan depremde hayatını kaybedenler anıldı. DEM Parti Van İl Eş Başkanı Gülşen Kurt, depremlerde can kayıpların aza indirilmesi ve maddi kayıpların önlenmesi için gerekli tespitlerin yapılması gerektiğini belirterek, şunları söyledi:
“Geçmiş dönemlerde yaşanan depremler; deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrasında yapılması gerekenler konusunda hem kamunun hem de devletin gerekli önlemleri almadığını göstermektedir. 13 yıl önce bugün Van’da 7,2 şiddetinde yaşanan deprem, ilimizin deprem gerçeğini bir kere tüm boyutlarıyla açığa çıkarmıştı. Öncesinde de 1941 Erçiş, 1945 Çatak, 1972 Van Merkez, 1976 Çaldıran, 1977 Erciş depremleri ilimizin büyük depremlere hazır olması gerektiğini göstermektedir. Bu depremlerde gerekli tedbirler alınmadığı için binlerce yurttaşımız yaşamını yitirmiş çok daha fazlası engelli kalmıştır.
“Depremle ilgili gereken politika değişikliklerinin yapılmadığı görülmektedir”
En son Maraş- Hatay merkezli 6 Şubat Depremleri ile on binlerce insan yaşamını yitirmesine rağmen deprem gerçeğinin gereği olan tedbirlerin alınmamasında ısrar edilmektedir. Aynı şekilde özellikle metropol kentlerdeki deprem riskinin yaşanan acı tecrübelere rağmen dikkate alınmadığı gereken politika değişikliklerinin yapılmadığı görülmektedir. 6-7 şiddeti üzerinde yaşanan Adapazarı, Erzincan, Niksar-Erbaa, Tosya-Ladik, Bolu- Gerede, Varto, Karlıova, Gönen, Gediz, Yenice, Lice, Erzurum, Çaldıran, Erzincan, Ceyhan, Gölcük, Düzce, Van ve Maraş-Hayat depremlerinin saniyelerle ifade edilen süresi yüz binlerce yurttaşın ölümü ve yüz binlercesinin yaralanması ile sonuçlanmıştır. Deprem sonucu evsiz barksız kalan yurttaşların yaşadığı sorunlara, 2011 yılında evleri yıkılan yurttaşların bir kısmının halen prefabrik konutlarda kalması örnek olarak verilebilir. 23 Ekim 2011 günü Türkiye saati ile 13: 41’de Van’da meydana gelen ve 25 saniye süren depremde resmi verilere göre 604 kişi hayatını kaybederken 4 bin 152 kişi de yaralanmıştı. Yaşamını yitirenleri bir kere daha rahmetle anarken kamusal sorumluluğu olanları bir kere daha tedbir almaya çağırıyoruz.
“Büyükşehirin dışında deprem sigortası yapılmıyor”
Hem deprem sonrasında merkezi yönetimin halkımıza yönelik ayrımcı tutumları hem 8 yıllık kayyum gasbı döneminde depreme yönelik hiçbir tedbirin alınmaması halkımızın hafızasındadır. Kayyum belediyelerimizin depreme karşı alabileceği tedbirlerin imkanlarını diğer kurumlara devretmiş, belediyelerimizin bu yöndeki girişimlerini engellemiştir. Geldiğimiz aşamada belediyelerimiz bünyesinde Afet Koordinasyon Birimlerinin oluşturulmaya başlandığını görüyoruz. Bu kapsamda yetkili birimlerin, dayanışma ağlarının kurulması bizzat kayyum gasbı ile engellenmiştir. Depremler önlenemediğine göre deprem durumunda alınabilecek önlemlere odaklanan politikalara öncelik verilmelidir. Yüzde 98’i aktif ve farklı deprem kuşakları üzerinde yer alan bir deprem ülkesi olarak Türkiye’de, birçok başlıkta deprem riskleri yüksektir. 30 büyükşehir dışında kalan köylerde zorunlu deprem sigortası bulunmamaktadır. Türkiye genelinde binaların tasarımı, malzeme seçimi ve kullanımı açısından birçok risk artarak devam etmektedir. İmar barışı adı altında deprem risklerini arttıran bir uygulama olmuş ve imar planları kağıt üzerinde kalan metinlere dönüşmüştür. Son İstanbul ve Maraş depremlerinin yeniden hatırlattığı toplanma alanları, hasarlı binaların yıkılması sorunları sadece İstanbul’a özgü değildir. Deprem sonrasında nasıl bir dayanışma ağının örülmesi ve arama kurtarma faaliyetlerinin etkili yapılması gerektiği konusunda yeterli bir kurumsallaşma sağlanamamıştır. Depremlerde can kayıpları ve yaralanmaların önemli bir nedeninin yapı kalitesizliği ile ilgili olduğu bilinmektedir. Kar ve rant hırsı ile hızlı bir şekilde betonlaşarak dönüşen kentlerde olası bir deprem öngörüsü dikkate alınmamıştır. Büyük toplu konut projelerinde ve kentsel dönüşümlerde deprem riski hala yeterince göz önünde bulundurulmamaktadır.
“Can kayıplarının ve yaralanmaların önemli bir nedeni de ilk 72 saat içerisinde müdahalenin yetersizliğidir”
Depremlerde yaşanılan can kayıplarının ve yaralanmaların önemli bir nedeni de ilk 72 saat içerisinde müdahalenin yetersizliğine bağlı risklerin yüksek olmasıdır. Özellikle nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu merkezlerde acil müdahale ekiplerinin hazırlıklı oluşu ve gerekli eğitimlerden geçirilmiş olması can kayıpları ve sakatlanmaların daha az olmasına imkan sağlamaktadır. Kentlerde altyapı, toplu ulaşım, yangından korunma gibi sistemler, deprem riski öngörüsüyle inşa edilmelidir. Yurttaşların deprem farkındalığı ve kendilerinin almaları gereken önlemler hakkında bilinçlendirilmesi için de gerekli girişimler başlatılmalıdır. Depremlerde can kayıplarının, yaralanma ve engelli kalma durumlarının daha az yaşanması, maddi ve manevi kayıpların önlenmesi için gerekli tespitlerin ortaya konulabilmesi, gerekli girişimlerin başlatılması ve yasal değişiklik ihtiyaçlarının giderilmesi gerekmektedir. Deprem için toplanan vergilerin başka alanlarda kullanılmaması, özellikle yoksul kesimlerin depreme karşı korunması amacıyla bu yönlü bir fon kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Yapılaşmada rantı, ticareti ve belli bir kesim sermayeyi değil, yaşamı önceleyen bir politika inşa edilmelidir. Binlerce insanın barınma sorunu ile karşı karşıya kaldığı bu ekonomik kriz düzeninde yurt, hastane, okul ve diğer toplu yaşam alanlarının depreme karşı korunaklı olması kamusal bir zorunluluktur. Kamu binalarının depremde ilk yıkılan binalar arasında olması bu konudaki yolsuzluk ve denetimsizliği göstermektedir. İnşaat ve yapı işlerinde bilimsel ve mesleki gereklilikler mutlaka dikkate alınmalı rant değil yaşam korunmalıdır.”